Kitabın Adı : Fareler ve İnsanlar
Yazar : John Steinbeck
Yayın Evi : Sel Yayıncılık
Basım Tarihi : Ekim 2016
Sayfa Sayısı : 126
Uzun zamandır okumaya niyet ettiğim kitaplardan biriydi Fareler ve İnsanlar. Sürekli olarak Edirne’ye giderken çantama atıp “ben bunu bir aralık okurum” diye düşünüp bir türlü okuma fırsatı bulamıyordum. En nihayetinde hafta içerisinde bulduğum bir boşlukta bu kitaba başlayabildim. Başlamamla bitirmem zaten 24 saat sürmedi, son derece güzel ve bir o kadar keyifliydi okumak benim için.
Kitabın Konusu
Kitap 2 mevsimlik tarım işçisi olan George Milton ve Lennie Small’un başından geçenleri anlatıyor. George zeki, kurnaz ve bir o kadar dostunu seven bir karakter; Lennie ise soyadının tam aksine son derece uzun boylu, güçlü ancak akli dengesinin pek yerinde olduğu söylenemez. Hareketleri adeta bir çocuk gibi ancak ikili birbirlerine öylesine alışmışlar ki her gittikleri çiftlikte beraber çalışıyorlar ve birbirlerini daima kolluyorlar ( Burada genelde kollanan taraf Lennie ) . Bu biraz da evde tek başına serisindeki hırsızlar gibi diyebilirim.
George sürekli olarak Lennie’yi azarlasa da; Lennie pek oralı olmuyor. Sürekli unutkanlık hali var ve yumuşak şeylere ciddi anlamda zaafı var. Başlarına ne geldiyse de zaten bu yumuşak şeyleri okşama ve sevme sevdasından geliyor. Sürekli istemsizce ikilinin başına bela olarak dönüyor.
Kitapta bu 2 mevsimlik tarım işçisinin hayallerinden, başlarından geçen olaylardan ve kitabın başlangıcı ile sonu arasında insanın yaşayarak bazı şeyleri deneyimledikten sonra nasıl kararlar verebileceğinden bahsediliyor. Aynı zamanda güvenecek dostların olup olmadığı da güzelce irdeleniyor.
Kitap Hakkında
Kitapta benim beklentim ise bir insan ve fare dostluğu olmuştu. Kitabın başlığından en azından fareyle alakalı bir durumun geçtiğini düşünüyordum ancak kitapta Lennie’nin öldürdüğü ( severek tabii ki ) fareler dışında hiç bir şekilde fare geçmiyor.
Sonrasında kitaba ilham veren düşüncenin bir Robert Burns şiiri olduğunu öğreniyorum.
“En iyi planlar farelerin ve insanların
Sıkça ters gider…”
İşte tam olarak bu iki mısra aslında gerçekten de kitabın özeti olabilecek derecede güzel. Başta kitabın ancak düz bir hikaye kitabı olabileceğini düşünürken, bunu öğrendikten sonra neden bir klasik haline geldiğini de son derece güzel anlıyorum.
Fareler ve İnsanlar kitabında en etkilendiğim ve gerçekten benim de hislerime tercüman olan bölümü buraya da bırakıyorum;
….” Ben kendimden söz ediyordum. Gece burada tek başına bir adam düşün, işte ya kitap okuyor ya da bir şeyler düşünüp öylece oturuyor. Bazen düşüncelerini birine söylemek ister doğru mu yanlış mı diye ama kimsesi yoktur işte. Bir şey görünce bile onu gördüğünden tam emin olamaz gösterecek kimsesi olmadığından. Yanındakine dönüp “Gördün mü sen de?” diye soramaz ki. Bilemez ne gördüğünü. Soracak kimsesi yoktur ki. Ben de burada bir şeyler gördüm. Sarhoş da değildim. Uyukluyor muydum onu bilmiyorum. Yanımda biri olsaydı, “Uyukluyordun” derdi belki bana, ben de o zaman “tamam,” derdim kendi kendime “Öyle bir şey görmemişim.” Ama şimdi hiç bilemiyorum görüp görmediğimi.
Kitapta bu sözlerin sahibi Crooks isimli, sadece siyahi olduğu için diğer çalışanlardan ayrı yerde kalan ve aynı yerlerde dolaşmalarına dahi izin verilmeyen bir seyis. Yalnızlığını güzel tanımlarından biri de bu oluyor bana göre.
Kitabı bir klasik olduğu için aynı zamanda keyifle okuduğum için kesinlikle sizlere de tavsiye ediyorum. Fareler ve İnsanlar kitabını okurken, keyif almanız dileğiyle 🤓😇
Bir yanıt yazın