Kitabın Adı : Bin Muhteşem Güneş
Kitabın Yazarı : Khaled Hosseini
Çeviri : Püren ÖZGÖREN
Basım Tarihi : Mart 2024
Yayınevi : Everest Yayınları
Sayfa Sayısı : 427
Bu yıl kitap fuarından son dakika tavsiye üzerine aldığım, fuarın belki de en beğendiğim standından temin ettiğim kitap. Açıkça söylemek gerekirse şimdiye kadar bir şiirin bir kaç satırı için dakikalarca duvarı izlediğimi, bir şarkının beni günlerce esir aldığını gördüm. Ancak bir kitabın tümüyle neredeyse her elime aldığımda beni hem üzüntüden hem de anlatımıyla beni içerisine alışından dolayı ağladığımı hatırlamıyorum. Bunu en başından yazıyorum; çünkü ben kitabı yaklaşık 2 gün kadar önce bitirdim ancak özetini yazabilmek şimdiye nasip oldu. Şimdi özetini yazmayı düşünürken dahi etkisi hala devam etmekte.
Bu kentin ne çatılarını ışıldatan aylarını sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi.
Kitabın Konusu
Bin muhteşem güneş aslında Farsça bir şiirden çevirme. Lakin tam olarak böyle olmasa da buna benzer çevirileri mevcut. Yazar da bu çevirisini kullanmanın doğru olacağını düşünüp, kitabın adını belirlemiş.
Kitap, Afganistan’da başlıyor. Afganistan’da yeşermek üzere açmış olan Leyla’nın, Meryem’in, Cici’nin, Nana’nın ve daha nicesinin hikayesi… Bu hikaye bize diğer pek çok coğrafyadaki çiçeklerin aksine, doğuşundan itibaren nasıl sulacağına değil; nasıl solduralacağı üzerine düşünülen çiçeklerin hikayesini anlatıyor.
Nana’nın harami kızı Meryem’i azarlar gibi sahip çıkmaları, Leyla’nın ilk aşkı Tarık ile olan tüm baskılara rağmen bitmeyen “Leyla-Mecnun” benzeri aşkı. Dönem boyunca orada oluşturulan siyasi iklim çok güzel şekilde okura aktarılıyor. Kitabı okurken adeta tümü okurun başına gelmiş gibi hissettiriliyor. Karakterlerin hayatlara bakışları, başlarına gelenler ve sonrasında yaşadıkları bizlere hayatın / coğrafyanın ne kadar kıymetli olduğunu da anlatıyor. Bazen öfkelenirken bulunuyorsunuz kendinizi, bazen sayfanın başında hüngür hüngür ağlarken.
Aynı zamanda Peştun, Hazara ve Taciklerden söz ediliyor. Bu da kitabın o coğrafyayı bizlerin önüne sermesini kolaylaştırıyor.
Yazarın önceki kitaplarından “Uçurtma Avcısı” nı beğenmiş olanlar veya henüz okuma fırsatı bulamamış olanlar hiç düşünmeden bu kitaba başlayabilirler. Buraya kadar kitabın konusunu genel olarak anlatmaya çalıştım. Bundan sonrası kitap özeti olacak. Zira ben bu kitabı en az 3 kez daha okurum. Onun yerine okuyamadığım zamanlar buraya gelip bakacağım 😇
Bin Muhteşem Güneş Kitabının Özeti
- Bölüm
Kitap, Meryem isimli bir kızın hayatıyla başlıyor. Meryem o coğrafyada harami* denilen bir şekilde dünyaya gelmiş.
*Evlilik dışı
Annesi Nana, Celil adındaki babasının temizlikçisi. Kendisinin birden fazla eşi olmasına rağmen yine de yasak bir ilişkiye giriyorlar ve bu ortamda fark edilince derhal evden atılıyor. Celil kendisini biraz olsun vicdanen rahatlatmak için şehrin dışına bir kulübe yapıyor. Bu kulübede Nana ve Meryem yaşamaya başlıyorlar. Celil, her perşembe günü Meryem’i ziyarete geliyor. Beraber balık tutuyorlar, Celil ona dış dünyadan haberler okuyor. Bu arada Celil’in asıl mesleği de sinemacılık. Kasabada sinemayı işletiyor. Bir gün Meryem sinemaya gitmek istediğini babasına söyleyince, baba sırf utancından bir türlü buna ikna olmuyor.
Bu esnada Molla Feyzullah isimli bir öğretmeni var. Gönüllü olarak geliyor ve ona dini bilgiler, öğütler verip okuma öğretiyor. Derslerden sonra da beraber yeşilçay demleyip bahçelerinde içiyorlar.
Günün birinde babası onu almaya geleceğinden bahsediyor. Meryem babasını beklemeye başlıyor ancak bir türlü baba gelmiyor. Meryem kafasına koyduğu için bir gün ansızın babasının yanına gitmeye karar veriyor. Ancak annesi Meryem gidersen ben ölürüm ölürüm diye isyana başlıyor. Fakat Meryem dinlemiyor ve babasının evine gidiyor. Annesinin anlattığının tam tersi bir şehir hayatı görüp, şaşırmaya başlıyor. Ancak ne olduysa babası onu eve almıyor. Kapının önünde uyuyor ama yine de eve giremiyor.
Sabahında babasının şoförü Meryem’i tekrar eve götürüyor. Ancak bir bakıyorlar ki Nana intihar etmiş. Apar topar tekrardan geri Celil’in evine dönüyorlar. Olanları anlatıyorlar. Ve Celil beraber yaşamaya karar veriyor. Gel zaman git zaman Meryem büyüyor ve kızı zorla Raşit isimli kendinden yaşça çok büyük bir adama veriyorlar. Adamın evvelki eşlerinin hepsi ölmüş, bir ayakkabı ustası. Meryem istemese de Raşitle evlendiriliyor. Bu bölümün sonuna doğru darbe oluyor.
2. Bölüm
2. Bölümde Kabile gidiyoruz. 1987’nin baharına. Bu bölümde Leyla isimli bir kızın evine konuk oluyoruz. Bu kız ve onun çokça sevdiği arkadaşı Tarık. Tarık ile beraber oyunlar oynuyorlar, beraber okula gidiyorlar, beraber çok güzel vakit geçiriyorlar.
Tarık, küçükken mayına basması neticesinde ayağının birini kaybetmiş ancak çok cesur bir delikanlı. Leyla’yı tüm zorbalardan korumaya ant içmiş. Leyla’nın zorbalık görmesinin nedeni bir dönem akademisyen olan babası ve onun açık giyinip ortalığı karıştırmakla itham edilen karısı ( annesi ).
Kitabın bu noktasından sonra Leyla ile Meryem’in kaderi elim bir saldırıyla birleşiyor. Bu arada ülke Sovyetler tarafından yoğun bir baskıya alınıp ardından iç savaş çıkıyor. Kitap tarihi gerçeklere paralel olarak ilerlemeye devam ediyor.
Ancak bundan sonrası benim yazılı kitaplığımdaki kitabın arasında. Buradan sonrasında telif yeme korkum nedeniyle kitabı okumanızı önermem gerekecek 😅
Kitap Hakkında
Bin Muhteşem Güneş kitabında karakterlerin işlenişleri, anlatım ve tarihi gerçeklerin paralel olarak hikayeyle beraber akması muhteşem sürükleyici. Hele bir kadının bu kitabı okuduktan sonra Atatürk ilke ve inkılaplarına çok daha kıymet vereceğini düşünüyorum.
Hep kuzeyi gösteren bir pusula ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da mutlaka bir kadını işaret eder. Her zaman. Bunu aklından çıkarma, Meryem.
Bir yanıt yazın