Uzunca bir aranın ardından yeniden aranızda olmaktan çok ama çok mutluyum 😍 Yoğun bir koşturmaca ve uğraşmanın ardından nihayet yeniden huzura erdim diyebilirim. Bu “huzura ermek” deyimini sadece lafta değil, özde de kavrayabilmek adına bu yazımın da konusunu oluşturan Diyarbakır gezisi ile kendimi de ödüllendirmek istedim. Bu yazımda sizlere Diyarbakır gezi rehberi ve Diyarbakır’a gittiğinizde neler yapabileceğiniz konusunda mümkün mertebe bilgi vermeye çalışacağım.
Aynı zamanda ilerleyen günlerde doğu gezimle ilgili heybemde biriktirdiğim ne varsa buraya dökeceğim. O kadar mutluyum ki, bu yazamadığım dönemde o kadar güzel şeyler oldu. Hepsini tek tek yazacağım. 😇
Diyarbakır Ulaşım
Eğer doğu bölgesini gezmek istiyorsanız, bu noktada çok fazla seçeneğiniz oluyor. İşin güzel tarafı bu bölgede 2-3 adet havalimanı var ve hepsine de hemen hemen her gün uçuş bulmak mümkün. Ben, Ankara’dan uçmam gerektiği ve de aynı gün bulabileceğim için Diyarbakır Havalimanı ( DIY ) indim.

*Burada çok küçük bir hatırlatma yapacağım. Ben bu yaşıma kadar Uber uygulamaları kullanmış adam değildim. Ancak şehir dışında olacağım için bu süreçte taksicilerin tam olarak neler yapacağını bilmediğimden; telefonuma Uber yükledim. Kesinlikle size de tavsiye ederim. Bu konuda taksici abilerle de yaptığım görüşmeler neticesinde “sektörün içerisinden” de bilgilerle beraber bir yazı da bu uygulama için yazmayı düşünüyorum. Şimdilik sadece dipnot şeklinde burada kalması için yazdım.
Gün içerisinde rezervasyon yaptığım hotelim Suriçindeydi. Buraya varış için Uber üzerinden teklif aldığımda ortalama 145 TL gibi bir ücret gösteriyordu. Uberden yaklaşık 3-4 dakika bekledikten sonra “ben buranın insanıyla konuşmalıyım” diyerek havalimanı taksi kullanmaya karar verdim.
Benim hayalim yaşça büyük, şehir konusunda tecrübeli ve “nerede ne yenir” noktasında bilgili bir şoför abiyle yol boyunca konuşmaktı. Lakin denk gelen şoför “kardeşim” sağolsun taksimetreye gerek kalmaksızın yolculuk ücretini 400 TL olarak belirleyip yolculuğa başladık. Ancak pek muhabbeti seven bir arkadaş değildi, bu yüzden yol boyu sadece navigasyondan ona yolu tarif ettim diyebilirim. Zaten akşamın vermiş olduğu da hafif bir yorgunluk vardı, hiç karıştırmadım. Sadece “şehre giriş” kısmı pek de beklenen gibi olmamıştı.
Hotele Giriş – Konaklama
Kazasız belasız hotele vardıktan sonra, hotelde resepsiyonla konuştum. Hotels üzerinden rezervasyon olduğu için hızlıca kayıt işlemleri tamamlandı ve odama çıktım. Aslında burada çok sonra fark ettiğim fakat beni çok mutlu eden biçimde çantamdaki havalimanından vurulan etiketi ben çıkarmayı unutmuşum. Öylece tüm şehri gezmeye devam ettiğimi belirteyim ve devam edeyim.
Resepsiyondaki abiler ciğerci için “Xale Meheme” yi önerdiler. Ben de hem biraz gezmek hem de akşamını görmek için dışarıya çıktım. Trakya bölgesinde çok fazla askeri araç göremezken, burada bolca kirpiler vs. vardı. Dikkatimi çeken bir diğer şey ise ben ortalama akşam 10 gibi dışarı çıktım. Ancak cadde ışıl ışıldı. Herkes dışarıda, insanlar oturmuşlar çaylarını içip sohbet ediyorlar.
Ve beklentimin tam tersine erkekler değil kadınlar çoğunluktaydı. Giyimleri de son derece moderndi.
Ciğerci Xale Meheme
Yol tarifi isterken, yöre insanın H harfini gırtlaktan çıkarması nedeniyle, benim dümdüz Meheme demem nedeniyle birazcık iletişim problemi yaşadık. “Pardon ciğerci meheme nerede biliyor musunuz?” 👉👈dedim. “meheme???? he HALE MEHHHHHEMEE” 🤣 diyerek aydınlanmayı alan amca bana yerini tarif etti.
İşte beklenen an… Dönüşümün üzerinden neredeyse ay geçmiş olmasına rağmen hala daha anlatmaya doyamadığım o mekan… Resepsiyonist abilerden de, yolunu tarif eden mısır satan amcadan da Allah razı olsun.
Bir ara sokakta pasajımsı bir yerin zemin katında bulunan mekan, son derece salaş bir yer. Kapıdaki arkadaşa “Tekirdağ’dan geliyorum” dediğimde sanki beklediği biri varmış ve aylardır tanışıyormuşuz gibi “abi hoşgeldin, buyur şöyle alayım seni” diyerek beni ocakbaşına götürdü. Orada “Abi Tekirdağ’dan misafirimiz var” diyerek hemen herkesi koordine etti.

Hemen içeride “nereye otursam” diye düşünürken, sağolsunlar öneride bulunup hemen ocakbaşına oturttular. Zaten Ankarada neredeyse tüm gün bir şey yememiştim sırf ciğeri denemek adına. Hemen ciğer söyledim Zülküf abimden. ( Yaklaşık 5 dakika içerisinde herkes sanki yıllardır arkadaşmışız gibi sıcak davranınca direk abim oldu 😄 )
Benim siparişlerim henüz yeni mangala atılmışken, yanımda oturan iki arkadaş yemeklerini yiyorlardı. Onlarla da neredensin vs. muhabbet ettik. O esnada sipariş verdikleri ciğerleri geldi. Onlar reddedip, “bu arkadaş misafirimizdir önce onun yemesi lazım bizde misafirin karnı doymadan yemek yenmez” şeklinde bir konuşma duyunca gerçekten “Allah’ım burası hiç anlatıldığı gibi değil” dedim içimden. Sağolsunlar kendi yemeklerini yarıda bırakıp, benimle yemeklerini paylaştılar.
Henüz Diyarbakır’a ineli 2 saat olmuştu, taksici kardeş sayesinde kötü başlayan serüven birden bambaşka bir yere doğru gitmeye çoktan başladı bile. Ben sonlara doğru doymaya başladıysam da “hayatta salmam bunları lavaşsız yiyeceksin” diyerek Zülküf abim iyice doyurdu karnımı sağolsun. Çıkarken numaralaştık, takribi 30 dakika içerisinde o kadar iyi karşılandım ki bir daha Diyarbakır’a gideceğimi düşünüyorum. Allah nasip eder de tekrar gidersem de ilk iş Zülküf abimi bulmak olacak 😂
Kadayıf – Soğuk Baklava
Tabi bir şehri gezmeye gitmeden öncesinde biraz “burada ne var ne yok” diye araştırma yapmadan da gitmek olmazdı. Bu yüzden “yemeden dönme” denen ciğerin yanında bir de soğuk baklava – kadayıf denenmesi gerektiğini öğrendim. Ciğerciden çıktıktan sonra yine aynı cadde üzerinde çok ünlü tatlıcılar var.

Allah’ım ❤️❤️ Henüz orada yemek yemeyen biri “abartma kardeşim ne kadar farklı olabilir ki” diye hayıflanıyor olabilir. Çok da hak veririm. Ancak oradaki lezzetler gerçekten çok farklı. Sütünden midir, hamurundan mıdır, fıstığından mıdır bilemiyorum lakin hem çok lezzetli hem de porsiyonlar doyurucu.
Hatta şu tabağın bitmiş halinde tabağın dibinde kalan fıstıklardan bizim buralarda 3-4 dilim baklava çıkaran ustalar olduğuna yemin edebilirim ama ispatlayamam 😂
Biraz hızlı bitirmiş olacağım ki orada çalışanlar ilave isteyip istemediğimi sordular. Ancak hem gece vakti olması hem de sabahtan kahvaltı edecek olmam hasebiyle teşekkür edip oradan da kalktım. Bu arada akşam yediğim yemeklerin ücretleri, Trakyada herhangi bir yerde ödediğimin neredeyse yarısı hatta üçte biriydi diyebilirim.
Hasan Paşa Hanı
Eğer Diyarbakırı gezmek istiyorsanız, Diyarbakır lezzetlerini de tatmanız gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden de kahvaltı için mutlaka bu hana gelinmesi şart ☺️
Zaten dışını gördüğünüzde, pek çok reklam afişi var. Kahvaltıcılar çok fazla.

Hasan Paşa Hanı, 1572’de Vezirzade Hasan Paşa’nın yaptırdığı ve döneminde 500 beygiri dahi rahatlıkla alabilecek genişlikte olan hanmış. Aynı zamanda dengbejlerin ağıtlarını söyledikleri bir han olarak da biliniyor.
Bir rivayete göre hanın avlusunda bir “kanlı çizik” bulunmakta. Bir Kürt beyi ile Ermeni tüccar arasında çıkan kavgada taraflardan birinin kanı bu taşa sıçramış. Taşa el basıp yemin edenlerin, yalan söylemesi durumunda 7 yıl uykusuz kalacağına inanılıyormuş.

Kahvaltısı son derece doyurucu. 2025 yılı için fiyatı 500 TL. Özellikle kavurmalı yumurtası güzeldi. Lakin şerbetli yoğurt var ki… Aman Allah’ım tadı hala damağımda ❤️

O kadar fresh bir tadı var ki, sabah sadece bununla kahvaltı edebilirdim. Ben yoğurt dedikleri için en sona saklamıştım. Bilseydim sadece bundan isterdim. Sağolsunlar oradaki çalışanlar beğendiğimi fark edince kocaman bir tabak yapıp tekrardan getirdiler 😅
Kahvaltı sabahı itibariyle Diyarbakır yöresinde “kaçak çay” dediğimiz çay türüne alışmaya başladım. O zaman tabi gezmenin heyecanıyla fark edemedim lakin dilim kendiliğinden kalibre ediyormuş zaten. Dönünce Trakya çayının lezzetsiz gelmesinden anladım ☺️


Sur içindeyseniz zaten Hasan Paşa Hanı ve diğer tüm yerler birbirine çok yakın. Eğer araçla gittiyseniz, otoparklardan herhangi birine aracı bırakıp buraları rahatlıkla yürüyerek gezebilirsiniz. Sıradaki adresimiz olan Ulu Cami hemen karşısı.
Diyarbakır Ulu Cami
Miladi 639 yılında, Peygamberimizin vefatından 7 yıl sonra, Hz. Ömer döneminde sahabeler tarafından fethedilen Diyarbakır, yazılı kaynaklarda Hz. Musa döneminde Sinagog, Hz. İsa döneminde Saint Toma veya Mar Toma adlı kilise, sahabelerin fethinden sonra fethin sembolü olarak camiye çevrilmiştir.

Ulu Cami halk dilinde ve resmi kayıtlarda beşinci Harem-i Şerif olarak geçmektedir. Kanuni Sultan Süleyman birinci İran seferinden dönerken M. 1535’te Diyarbakır’a uğrayıp 20 gün kalmış, Ulu Camide namaz kılıp hutbe dinlemiştir. 1554’te ikinci İran seferine giderken yine Diyarbakır’a uğramış ve burada 8 gün kalmıştır.

Ulu Cami külliyesi içinde Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli mezhebine ait dört mescid ve dört mihrap bulunmaktadır. Pek çok mezhebe kapılarını açmış olan bu yapıda, pek çok farklı mezhepten öğrenci de eğitim görmüştür.

Sahabe kenti olan Diyarbakır, sahabenin öğrencisi, Anadolu’nun da öğretmenidir.

- Güneş Saati: Avludaki 800 yıllık mermer blok, “el-Hakim” (Bilge) adlı astronom tarafından yapıldı. Gölge, öğle vakti “Allah” yazısını oluşturur.
- Sütunların Fısıltısı: 40’a yakın sütunun her biri farklı dönemden! Romalı bir sütunda haç, Bizanslı bir başlıkta üzüm salkımı, Selçuklu’da kılıç kabartması…

- Zemzem Kuyusu: Kıble duvarı dibinde bulunur. “Bu kuyudan su içen, 7 yıl içinde Kâbe’yi görür” inancı yaygındır.
- Uğursuz Kapı: Batıdaki “Cellat Kapısı”ndan girenin iflah olmayacağı söylenir. Sebebi: Kapı, idam edilenlerin naaşlarının çıkarıldığı yerdi.

Muhteşem ötesi bir yapı. Aynı zamanda dönemin şartları düşünüldüğünde bu camiye muazzam önem veriliyormuş. Bu sebeple de gezdiğiniz yerlerin tamamı bu camiye çıkmakta. Eğer siz de benim gibi “kaybola kaybola şehir gezme” meraklısıysanız, burada cami size kollarını açarak harika bir kutup yıldızlığı yapıyor. Şehrin tüm önemli sokak ve caddeleri Diyarbakır Ulu Cami’ye çıkıyor. 😇
Mahabad Cafe
Bu bölgede gezmek için mutlak surette bahar aylarını tercih etmenizde fayda var. Buna rağmen belli bir süre gezdikten sonra insan yoruluyor. Gitmeden önce mutlaka İnstagramda da denk geleceksinizdir. Mahabad Cafe buralarda çok ünlü. Ancak sabah erken saatlerde gitmemek gerekiyor zira temizlik vs. olduğu için boşa gelmiş olabilirsiniz 😅
Konum çok arada bir yerde gösteriyor. Başta “acaba yanlış mı bu ya” diye çıkmaz olduğunu düşündüğüm sokağa girdim. Ancak o ara sokakta karşılıklı olarak iki cafe şeklinde. Ve tüm sokak neredeyse cafeye ait. Şehrin merkezi ne kadar sıcak olsa da burası bir o kadar serin. Ayrıca şerbeti de ef-sa-nee 😍

Aslında ben mekanı çok daha kalabalık bekliyordum. Ancak gündüz vakti pek kalabalık değil. Akşamları ise yer bulmak epey zor. Bu yüzden eğer buraya fotoğraf çekmeye gelecekseniz erkenden gelip aradan çıkarın derim. Şerbet, yoğurda katıldığında sabah kahvaltısıyken, soğuk suyla muazzam bir öğle dinlenme içeceği oldu ☺️
Biraz nefeslendikten sonra tekrardan yola çıkıyorum.

Sülüklü Han
Yavaş yavaş şehrin merkezinden uzaklaşmaya başlıyorum. Burada amacım; şehrin görülmesi gereken her noktasına gitmek. Giderken özellikle navigasyondan bir kez bakıp “kaybolursam da problem yok” mantığıyla ilerliyorum. Zira her sokağı, her caddesi ayrı güzel. Ve akşamdan bildiğim bir şey var; burada insanlar misafiri kollayıp gözetiyor.
Yavaş yavaş kaynak makinelerinin sesleri ve yoğun demir kokusu gelmeye başlıyor. Bunlar Sülüklü Han’a yaklaştığınızın göstergesidir 😅

Burada da bolca story vb. görmüş olabilirsiniz. Ancak bunun için eğer doğru zamanda gelmezseniz, oturacak yer bulmanın mümkünatı yok. Ancak şahsen oturacak yer olsa da; Mahabad gölgeliği sonrası böyle yoğun bir kokuda oturur muydum onu bilmiyorum. Çevresinde demirciler ve bakırcılar işlerini devam ettiriyor. Eğer bıçak, satır, pala vb. kamp malzemelerine meraklıysanız kesinlikle güzel parçalar bulabilirsiniz.

Sülüklü Han Tarihi
1683 yılında Hanilioğlu Mahmut Çelebi ve kız kardeşi Atike Hatun tarafından inşa edilmiştir. Bir dönem handa bulunan kuyudan hekimler tarafından sülük çıkarılmıştır. Şifa amaçlı toplanan sülüklerin burada toplanılmasından dolayı hana Sülüklü Han ismi verilmiştir. Üst katlarının dinlenme odası, alt depoların ise hayvanların konaklama yeri olarak kullanıldığı han Kurtuluş Savaşı sıraısnda süvari birliklerinin karargâhı olarak kullanılmıştır.
Diyarbakır Dört Ayaklı Minare
Sülüklü Han’dan çıkıp, demirciler çarşısında biraz turladıktan sonra rotamızı meşhur Dört Ayaklı Minare tarafına çeviriyoruz. Zaten yürüme mesafesi 2-3 dakikada varılıyor ara sokaklardan.

Diyarbakır’ın belki de boş haliyle fotoğrafını çekmenin en zor olduğu noktalarından üst sıralarda yerini almış olan yeri 😂
Herkesin aklında tek bir soru; neden 4 minare? Bunun birden fazla sebebi olduğu söylense de mühendislik açısından bakıldığında depreme dayanıklı bir yapı elde etmek için yapının ağırlığı 4 ayağa dağıtılmış. Bu sayede yapı 600 yıldır 7’den büyük 12 deprem görmüşse de maşallah hala ayakta.
Bir diğer sebebi ise Minareyi yapan Mimar Hürrem Şah, Melikşah’a “Farklı yolları aynı noktada buluşturan bir eser yaptım” dediği söylenir. Bu da Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli mezheplerine gönderme yaptığı anlamını çıkartmaya da neden olabilir.
- 4 Ayak → İslam’daki 4 büyük halife (Ebubekir, Ömer, Osman, Ali).
- Kemerlerin Kavuştuğu Nokta → “Dördün bir olduğu” tevhid inancı.
- 15 Basamak → Minareye çıkan merdivenler, Miraç gecesindeki 15 durağa gönderme yapar.
- Gizli Yazıt: Batı ayağındaki bir taşın altında Ermenice “ՍԵՐ” (aşk) yazısı bulunur. Kimin kazıdığı bilinmez…
- Akustik Sır: Minare dibinde fısıldanan söz, üst şerefeden duyulur! Bunu keşfeden müezzin, 1590’da “casus” sanılıp idam edilmiş.
- Astronomi İlişkisi: Her 21 Haziran’da (yaz gündönümü) güneş, dört kemerin tam ortasından doğar. “Işık sütunu” avluda 4 dakika belirir.
- “Kilit Taşındaki Yüzük”: En üst kemerdeki gizli oyuğa, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın “dört bir yana hâkim olma dileğiyle koyduğu zümrüt yüzük kaybolmuş. Kim bulursa, Diyarbakır’ın tüm sırlarına vakıf olurmuş!

Halk arasında yaygın inanışa göre bu ayaklar arasında 7 tur atıp, her turda Fatiha okuyan kişinin dilekleri gerçek olurmuş. Aslında boş bulmanın zor olmasının nedeni de bu. Bir diğer problem ise; kaçıncı turda kaldığını unutup tekrardan tura başlayanlar 😅
Mar Petyun Keldani Katolik Kilisesi
Dört Ayaklı Minarede dilekleri dileyip, isteğe bağlı olarak çevre esnaftan doğal taş, bakır bileklik vb. aldıktan sonra yolumuza devam ediyoruz. Eğer sizler de benim gibi tarihi eserlerde özellikle de ibadethanelere önem veriyorsanız kesinlikle atlamadan gezeceğiniz bir kilise hemen karşımıza çıkıyor; Mar Petyun Keldani Katolik Kilisesi.

Dışındaki taşlar ve kullanılan horasan harcı nedeniyle bölgede tüm yapılar neredeyse birbirinin devamı niteliğinde. Adeta tüm inançlar birleşmiş ve hep beraber bir şehir inşa etmişler. Bu denli bir hoşgörü ve birlik beraber ikliminden insanın etkilenmemesi mümkün değil.

İçeriye girişte temsili çok cüzi bir ücret alınıyor aynı zamanda içeride dilerseniz mum yakayabiliyorsunuz. Cemaati günümüzde son derece azalmış vaziyette. Yaklaşık 10 aile kalmış. Papazı bulunmayan bu kiliseye ayda 1 kez Süryani kilisesinden papaz gönderiliyormuş.

Yorumlara göre Türkiye’nin en güzel 10 kilisesinden biri konumunda olan bu kilise, Diyarbakır gezi rehberi dahilinde görülmesi gereken yerlerden.

Surp Giragos Ermeni Kilisesi
Bir şehrin her noktasını gezmek demişken; kiliseler ve dönemin yöneticilerinin bu kiliselere vermiş olduğu değer de son derece önemli. Yürüme mesafesi olarak Mar Petyum Kilisesine çok yakın olan bu Ermeni Kilisesi, bahçesinde Süryani şaraplarıyla beraber sizi karşılıyor.

Surp Giragos Ermeni Kilisesi, Ortadoğudaki en büyük Ermeni kilisesi olarak kabul ediliyor. 16. yüzyılda inşa edilen kilise, çeşitli dönemlerde zarar görse de; yeniden onarım işlemleri görerek faaliyete devam etmiş.

1881 yılında meydana gelen kazaen çıkan bir yangınla harap olan kilise, padişahın ve şeyhülislamın fetvasıyla 1883 yılında yeniden inşa edilerek ibadete açılmış.
1913’te yıldırım düşmesi nedeniyle yıkılan çan kulesi, 1914’te yeniden yapılmış ancak 1916’da dört ayaklı minareden daha yüksekte olduğu gerekçesiyle yıkılmıştır.

Çanaklı kilise olarak da bilinen bu kiliseye girdiğinizde gerçekten etkilenmemek elde değil.
Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri
Sur içinde iken, içerisinde olduğumuz surları görmeden olmaz 😁 UNESCO tarafından 2015 yılında Dünya Mirasına alınan bu surlar, Çin Seddinden sonra dünyanın en uzun 2. yapısı konumunda.

Toplamda 82 Adet burç olan surlar, 4 önemli kapıya sahip.
- Dağ Kapı (Harput Kapı) – Savaşçıların geçtiği kapı.
- Urfa Kapı (Rum Kapı) – Ticaret kervanlarının girişi.
- Mardin Kapı (Tel Kapı) – Güneye açılan yol.
- Yeni Kapı (Dicle Kapı) – Nehre ulaşım için.
Önceden şehre giriş yapmak için kapıların yanında çeşmeler varmış. Şehre girecek olanlar burada abdest alıp, abdestli şekilde şehre girerlermiş.
Surların bazı bölümlerinde ise delikli taşlar dikkat çekiyor, bunlar da okçuların rahat nişan alabilmesi için özellikle yapılmış. MÖ 3000 yılında yapımına başlanan bu yapı, belli aralıklarla eklemeler yapılarak günümüzdeki halini almış.




En büyük tahribatları Moğollar ve 1. Dünya Savaşı sırasında alan surlar, belli başlı yerleri her ne kadar tahrip olsa da; kesinlikle üzerine çıkılıp şöyle bir manzaranın izlenmesi gereken çok güzel yerlerden biri. Surların en dibinden Hevsel Bahçelerini izlemeniz de mümkün. Ayrıca isterseniz konuma da gitmeniz mümkün lakin daha gezmeye çok yer olduğu için surlar da bakmak da yetti 😇
On Gözlü Köprü
Artık yavaş yavaş akşam olmak üzere, yeniden bir ciğer yedikten sonra ( Evet, 24 saat hatta 15-16 saatte 2 kez ciğere gittim 😂😍 ) yavaştan gezeceğim diğer şehirlere geçmeye başlıyorum. Tabi geçmeden evvelinde nice türkülere de konu olmuş On Gözlü Köprü görülmeden olmaz.

Köprü bazı yerlerde farklı isimlerle de geçiyor. Diğer isimleri Silvan Köprüsü, Mervani Köprüsü, Dicle Köprüsü. Büyük Selçuklu Döneminde 1065 – 1067 yıllarında yapılmış olan bu köprü, üzerindeki kitabede Mimar Ubeyd oğlu Yusuf tarafından yapıldığı yazılmış.

178 metre uzunluğunda ve 5.6 metre yüksekliğindeki bu köprünün her kemeri farklı büyüklükte. En büyük kemer 14.7 metre genişliğinde. Taşların arasında diğer pek çok yapıda kullanılan horasan harcı (kireç, kum, yumurta akı, keçi kılı karışımı) kullanıldığı için bu kadar dayanıklı olduğu düşünülüyor.
Pek çok Türkü ve sinema filmine konu olmuş bu köprü. Suzan Suzi Türküsünün de çıkış yeri olarak kabul edilir. Ve daha niceleri…
Diyarbakır Hakkında
Buradaki notların bir kısmı yerel halktan edinildi. Bir kısmı Diyarbakır Sur İlçe Müftülüğü tarafından elde edilen bilgilerdir efem. Desteği olan herkese sonsuz teşekkürler 😇
- 33 Uygarlığa beşiklik etmiş,
- İlk tahılın ve buğdayın hasat edildiği,
- İlk medeniyetlerin buluştuğu,
- 12.400 yıllık tarihi ile Müze Şehir,
- Dünyanın 2. en uzun Sur’u,
- Hz. İlyas’a peygamberliğin verildiği,
- Hz. Yunus’un 7 yıl kaldığı,
- Diyarbakır surlarının dört yöne açılan dört kapısında birer hamam ve han bulunduğu, gelenlerin abdest alıp kente abdestli girdikleri, Diyarbakır’ın “abdestsiz girilmeyen kent” olarak anıldığı,
- Kilometre kareye göre dünyada en fazla şair, yazar, fikir ve bilim adamı yetiştiren şehrin Diyarbakır olduğu,
- 1379 yıldır ezanın hiç susmadığı,
- İslam aleminde Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa, Şam Emevi Camiinden sonra Beşinci Harem-i Şerif ( kutsal mabed ) kabul edilen Ulu Camii’nin Diyarbakırda bulunduğu,
- aklımızdan çıkmasın efendim ☺️
Diyarbakır Gezi Rehberi Son Sözler
Diyarbakır’da bir günüm tam olarak böyle geçti. Şahsen daha öncesinde “neden gelmedim ki” diye kendimi sorgulasam da; çok şükür sonunda Diyarbakır Gezi yazısı yazabilecek şansa eriştim 😊 Günün sonunda kameramı ve çantamı toplamak üzere bir yere çekildiğimde fark ettim ki çantamın sapında mavi etiket hala vardı. Yani gün içerisinde gezdiğim yerlerdeki esnaf, diyalog kurduğum tüm insanlar benim dışarıdan geldiğimi rahatlıkla anlayabilirdi ( Bunu Kürtçe konuşamadığımdan da anlamış olabilirler tabi ) ki anlamışlardır zaten.
Ancak her biri sanki yıllardır abim/ablam/dostum/akrabammış gibi davrandılar. Hatta yemeği beğendiğimi söylediğim her yerde ilave etmek için teklifte bulundular. Herhangi bir dükkana girip alışveriş yapıp yapmamam önemli değil mutlaka çay, su, soda, yemek teklif ettiler. Hatta ve hatta kalacak bir yerim olup olmadığını soranlar da oldu. Eminim ki yok desem, evlerini bana açarlardı. Ben Marmara bölgesinde, Ege bölgesinde de çok gezdiğimi düşünüyorum ancak bu bölgelerde bazı köyler hariç bu tarz bir misafirperverlik hiç görmedim.
Evvelce çok duymuştum “doğuda misafirperverlik çoktur” diye. Ancak ben bu seviyede bir ağırlama kesinlikle beklemiyordum. Bu yazıyla da yolundan yöresinden geçtiğim tüm Diyarbakırlılara sonsuz teşekkürlerimi ileteyim. İyi ki yolum bir şekilde kesişmiş sizlerle ❤😍
Yol boyu yardımı esirgememiş kimler varsa hakkını helal etsin. Benden yana bir hak varsa veya olma şansı varsa helali hoş olsun. Şehri gezecek olan okurlar için bu yazı rehber olacaktır. Ancak şunu da belirtmeden geçemem; kaç gün gezerseniz gezin, bu şehri unutamazsınız. Hele hele batı şehirlerinden gelecekseniz, bu şehirdeki insanları çok seveceksiniz. Yeni bir yazımda görüşmek üzere, ( buradan da farklı yerlere geçtim çünkü ) şimdilik keyifli günler 😍
Bir yanıt yazın